Pages

Subscribe

26 Aralık 2010 Pazar

havalar da süper gidiyor oh ne güzel. sınava az kaldı, ygs kolay diyorlar ama BEN YGS YAPAMIYOM anasını satıyim. lys de bazen güzel geçiyor, bazen geçmek bilmiyor. geçen sınavda kimyadan 14 yanlışım varmış şimdi 1 yanlışım var sevineyim mi üzüleyim mi bilemedim. çok endişeliyim şu aralar. itü mimarlık istiyorum keşke bir bilene danışabilsem. mimarsinan da olur yıldız teknik de olur ama kendimi hiç yıldız teknikli biri olarak düşünmedim, orayı da araştırmadım.
en korktuğum şey de yanlışlıkla ilk 5000e girip tıp yazmak zorunda bırakılmak. işşallah 7000küsürüncü olurum. ben tıp iştemiyorum bunu da kşmse anlamıyor. yanı zaten kazanabileceğime dair bir umut yok içimde ama 350 puan alan insan bile ben tıp istiyorum diyebiliyor ya o garibime gidiyor. neyse mimarlık istemeyen hiç kimse rakibim değildir, korkmasınlar. rakibim olsalardı her türlü kötü enerjilerden yollardım dicem de enerji olaylarını geliştirmem lazım. ben inanırım öyle şeylere.

12 Aralık 2010 Pazar

biri var,
bazen hiç durmadan nefes almadan onu izliyorum
izle izle doyamıyorum
bazı insanlar çok güzel ya da bana öyle geliyor
keşke hala cadıcılık falcılık büyücülük olsa.
üniversitede okutulsa çok çalışır kazanırdım.
sonra uzaktan bakmak zorunda kalmazdım.
hayat çok acımasız, hepimiz farkındayız.
ama en çok da ben.


1 Aralık 2010 Çarşamba

benim için kitapçığın arkasındaki o son 4-5 soru çok önemlidir. cevap anahtarında baktığım ilk sorular onlar olur. eğer o sorularda 1 tane bile yanlışım varsa o sınav benim için bitmiştir.
daha da girmem.

29 Kasım 2010 Pazartesi

edebiyat yalnızlık işidir, diye okumuştum bir yerde. melankolikken yazılır en güzel yazılar diyordu. gün geçtikçe daha çok hak veriyorum. ve bakıyorum da, ne çok yalnızmışız.

hayatım boyunca yalnız kalabilirim. ya da ölebilirim. bir yerden sonra yalnız omak, yalnız kalmak insanın canını yakmıyormuş. tecrübe yaşla doğru orantılıymş. neymiş efendim çiçekler sulanmalıymış da, her gün 2 litre su içilmeliymiş. çok çalışan çok kazanırmış ama aza kanaat etmeyen çoğu bulamazmış. en büyük aşklar nefretle başlarmış. şiddetle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlarmış.
gökten üç elma düşmüş.
üçü de birbirinden çürükmüş.

- artık masallar bildiğimiz gibi bitmiyor, ya dünya değişiyor ya da büyüyoruz. belki de büyürken değişiyoruz.

21 Kasım 2010 Pazar

tanrım beni kutsasın.

aslında her ne kadar kendisine kızgın ve kırgın olsam da inandığım bir "tanrım" var. siz tanımazsınız. ben ve o birbirimizi inkar etme ve görmezlikten gelme konusunda diretiyoruz.
hayat çok sıkıcı. bir de üstüne, çözmeniz gereken tonlarca test, girmeniz gereken YGS ve LYS zımbırtıları varsa oldukça bunaltıcı.

ama ben tanrı olsam her şey daha eğlenceli olurdu. en azından mor ve kızıl ötesi renkleri de görebilirdik mesela ya da indüksiyon akımı gibi abidik konularla uğraşmaktan daha önemli işlerimizin olduğunun erken yaşta farkına varabilirdik.

9 Kasım 2010 Salı

bu yazının yazılış amacı yok bence.

BAZI İNSANLARDAN GERÇEKTEN NEFRET EDİYORUM. ölsünler istiyorum. sınavda istedikleri yeri kazanamasınlar istiyorum. başlarına kötü şeyler gelsin istiyorum.
tam buluşma mekanına gelmişken bir araba üstlerine su sıçratsın mesela. ayakkabısının topuğu kırılsın ne bileyim. camdan düşsün, otobüsü devrilsin falan.
okuduğum okuldan çok sıkıldım. neyseki 3-4 ay sonra pek bir kimsenin yüzünü görmeyeceğim. andaçta kimseye yazı yazdırmak istemiyorum. kimse de bana yazmasın. doğumgünleri ve evnai çeşit günlerde hediye almaktan ve vermekten hoşlanmıyorum. kendi takılarımı kendim yapsam daha da severek takarım.
bugün sınıftan bir kızın gözünü çıkarma girişiminde bulundum. evet, oturdum plan yaptım. salak kız ciyaklamasa yarın o göz sağlam olmayabilirdi. vikvik.
manalı sözleri olan şarkılar istiyorum. matematik sınavından 60-70 arası bir şey almak istiyorum. hep depresif takılayım ama hiç depresif olmayayım istiyorum. beklediğim otobüs beklemeden gelsin istiyorum. okul müdürü biraz insaflı olsun istiyorum.
kimse benle muhatap olmasın, LYS'de TM'de ilk 1000'e gireyim istiyorum.
uyumak istiyorum.
gözlerimi kapatayım açayım 10 ay sonrasına gidelim istiyorum.
çok şey istiyorum. istemek de parayla değil ya.

5 Kasım 2010 Cuma

ne olmak istemiyorum-1

YGS tarihi belli oldu: 27 mart. çok heyecanlı aslında ama ben rahat bir insanım, pek bilmezsiniz. kıyamet kopsa "gençler bi sakin yaea daha kavemi bitiremedim" derim- der miyim- vallaha derim. sınava girerim, sınav bana girer, "bu daha ikinci sınav yaea önümüzdeki sınavlara bakalım" derim. kaderci biri de değilimdir ama neyse ya işte. yükselenim de oğlakmış benim yani 30 yaşından sonra burcumun özelliklerini gösterecemişim-ölünce neredeyse çüş. neyse konumuz bunlar değil.

en sonunda içimi sıkıştırıp presledikten sonra sıkıntıyla yemeden kesilmekten ziyade kendimi daha da yemeye vermeme neden olan şeyin kaynağını buldum ve imha ettim. benden doktor olmaz. konumuzla alakası yok dediğim 1. paragraf aslında konumuzla ilgiliymiş beynimin sistematiğini seveyim. daha lisedeyken böylesine önemli bir sınavım olmasına rağmen azcıcık ders çalışan ben, o çok beklediği caanım üniversite yıllarında da ders çalışmam, fazla da sıkıntıya gelemem; biliyorum. zaten tıp 7 yıl oha. bi de bunun dersanesi var falan. bi de sınıfta kalsam, yok artık deve. TUS'u var bunun yurtdışısı var bunun... ömrümün baharında ayda 15-20.000 TL fazla kazanacağım diye(!!) yıllarımı heba edemem. zaten tıp okusam ya psikiyatr olurum ya jinekolog. psikolojiyle dışarıdan da ilgilenebilirim, diyorum. çocuk doğurtmayla ilgilenmesem de olur ıyk.
sevgili tıp, bu aşk fazla sana, üzgünüm.

ne olmak istediğime gelince... aslında hiçbir şey olmasam da pasta dükkanım olsa ne süper olur. ama türkiyede işler süper olabilitesine göre işlemiyor biliyoruz ki. mimar olacam ben. hem puanı da iyi. cetveldir, renkli kalemlerdir tam benlik. oh rahatlarım valla.

KİMYADAN NEFFFFRET EDİYORUM. bu seneden de nefret ediyorum. liseden de nefret ediyorum.
hayatımın bugününden ve önceki kısmından da nefret ediyorum.

4 Ekim 2010 Pazartesi

adil olan kazansın

oldum olası yavaş bir insanımdır. gevşeğimdir ve çoğunlukla gideceğim yere son dakikada yetişirim koştura koştura.
bu koşuşturmaca bana nefes nefese kalmış şapşal ifadesi kazandırsa da askerlerde, subaylarda ya da bu çeşit insanların çocuklarında son derece cool durması sinir bozucu. onların böyle ellerini kollarını sallayarak hızlı hızlı yürümesi gariptir ama karizmatik bir hava veriyor bence.
adaletin bu mu dünya.

13 Eylül 2010 Pazartesi

sevgili cemaat

şu referandum olayı canımı çok sıktı. aslında bir çoğumuz o sandıktan ne çıkacağının farkındaydı bence. bu ertesi gün öleceğini bilen birisinin bir gün fazla yaşayabilme umuduyla dua etmesi gibiydi. olmayacak duaya amin demesi gibiydi. ne bileyim işte.

bu milletin yarısından fazlası cahil. okuma yazma bilmeyi çağdaşlık sanan binlerce, milyonlarca insan var. her okuduğuna inanan, her yüzüne gülen iyi sanan, karnının açlığından vatanı milleti düşünemeyecek durumda olan yüzlerce insan var. işte bu insanlar ya kandırılıyor ya da kandırılmaya göz yumuyor.

ülkenin ne durumda olduğunu GERÇEKTEN bilenler o sandıktan evet çıkacağının farkındaydılar. benim asıl şaşırdığım nokta hayır diyerek başkaldırabilen %42'lik kısım. il il incelendiğinde 4-5 tane ilden hayır çıkmasına rağmen geneldeki bu neredeyse yarı yarıya kalma durumu bir şeylerin değişebileceğine dair umut veriyor. en azından kendi adıma.

bize " sevgili atatürk lisesi camiası!" şeklinde seslenen bir müdürümüz vardı. oldu olacak " ey cemaat!" deseydin be adam. yormasaydın kendini, yatakhanelerden birini mescit yaptırsaydın bir de. piç. orospu çocuğu, siktir git ne cehenneme gidiyorsan git. çok şükür ki bu sene kurtulduk. gelenin gideni aratması tabusunun yıkıldığının resmidir bu sanırım.

siyaseti sevmem de anlamam da. ama geleceğimin böylesine uluorta yok edilmesine göz yummayacağım. gel gör ki yaşım tutmuyor. lanet olsun.

5 Eylül 2010 Pazar

yüz yıllık ağaç.

ilk ygs deneyimim bok gibi geçmiş resmen. asında çıktığımda kolay gibi gelmişti. ya GERÇEKTEN kolaydı hakkını yemeyelim soruhazırlayıcıların. ama bir milyon tane işlem hatasıdır dikkatsizliktir falan sorum gitmiş. bundan da NEFRET EDİYORUM. bir de zaman problemlerim var tabi. yetiştiremedim yine ama bu defa taktik değiştirip sosyali sona bırakmıştım. efendiciğime söyleyeyim fenden 1 boş bırakarak kişisel rekorumu kırmış oldum diyordum ki keşke boş bırakaydım da yanlış olmayayadı. kısmet, diğer sınavlara.

sosyal yapmasanız da pek bişey kaybetmezsiniz diyorlar bazı muhterem zatlı matematikçilerimiz. çok biliyorlar! matematikçisin diye sosyali ezmek zorunda mısın kardeşim? bak, yapamadım sosyali ne oldu, elinin körü. hesapladım, eğer sosyalden de yapabilmiş olsaydım en azından 25-30 net, alacağım puandan 30- evet yaklaşık 30 puan daha fazla alacaktım. hala sövmekteyim.

evden dersaneye trenle gidiyorum. bazen çok garip şeyler oluyo ya da çok komik şeyler, ama şuan aklıma gelmedi. anı yaşıyorum. taşınıyoruz ama. bulduğumuz ev de caminin yanında. teallam yaa. neyse belki iki fatiha bir sübhaneke okurum da kazanırım orası hiç belli olmaz. iki sokak aşağısı sahil. iki sokak mesafede kira fiyatları 750-1000 tl arası değişiyor çüş.

şebnem ferahın "eski" şarkısını hep "sen nasıl başardın yüz yıllık aaaağç gibisiğiğiğin şeklinde biliyordum bunca zamandır. megersem "sen nasıl başardın yüz yıllık aaağaç gibisiğiğiğin" olacakmış o. bir insan hep aç olmaya görsün herkesi kendisi gibi aç sanıyor kanımca. bak yine acıktım.

2 Eylül 2010 Perşembe

atarlanmalar

eylül bereketiyle geldi resmen. bir mevsim kendini bu kadar mı belli eder arkadaş? dün şortlarla elbiselerle gezerken, bugün kalın bir pantolon ve ceketin içinde buluverdim kendimi. tabi şikayetçi değilim. hem de hiç. zaten yaz mevsimine zerre kadar tahammülüm yok, kusura bakmasın şimdi kimse. eskiden her tatil dönüşü "tatillerden nefret ediyorum, yaz mevsiminden tiksiniyorum" dediğimde sınıftakilerin üzerime çullanmasıdır artık susmamın nedeni. yoksa, kış mevsimi ♥ ben yani.

hala serdar ortaç fanı olan insanlar var, çok garip. hayır bi de bunlarla aynı masada oturup yemek falan yiyoruz bu daha garip. birisi de çıksa "eğer bana oy verirseniz serdar ortaç, petek dinçöz ve türevlerini piyasadan sileceğim!" dese ona oy veririm. tayyip hariç tabi. o kıçını yırtsa yine de oy çıkmaz benden. hıh.

2 gün sonra dersane sınavım var. çok heyecanlı, anlatılabilir gibi değil ya. bu senenin ilk YGS'si. bakalım 3 ay öncesinden beri ne kadar aşama kaydetmişim? gerçi sınavda çıkacak konuarı göz önüne alınca "dalgamı geçiyosun lan?" diyesi gelmiyor değil insanın ama en bilinen konu en yanlış yapılan konudur.

dersanenin aptal fizik testleri yüzünden test çözmekten korkar oldum. test 15 soru cevap anahtarında 14 soru var mesela. ya da doğru cevap seçeneklerde yok. bir de şu var: ....aşağıdakilerden hangisidir? A) 5/3 B) 1 C) 1/2 D) 2/2 E) 3/5
kaç milyon tane sorunun cevap anahtarını değiştirdik sayamadım. bir de hoca pişkin pişkin "olabilir arkadaşlar, gözümüzden kaçmıştır" demiyor mu. gel de boğ. olamaz efendim.

ama tüm bu yapılan yanlışlıklar ya da sinirlenmeler, pis bakış fırlatmalar önümüzde bir adet YGS ve 37467 adet LYS olduğu gerçeğini bir şakaymışçasına hafife alabilmemiz için yeterli değildir, olmayacaktır.
en iyisi gidip 3-5 test daha çözeyim de kendime geleyim.

1 Eylül 2010 Çarşamba

laf olsun, torba dolsun.

bugün dünya barış günü imiş. ne güzel.
dünya barış günün kutlu olsun.


kutlu ol.

20 Ağustos 2010 Cuma

dost-çuluk

insanın arkadaşları olmalı. insanın dotları olmalı. evet, insanın "kardeşim" diyebildiği dostları olmalı. canının sıkıntısını bir bakışta anlayan, sırtından vurmayan, onu yanıltmayan dostları olmalı.

bazen insanlara tahammül edemiyorum. istiyorum ki bir an önce dağılsınlar etrafımdan. beni yalnız bıraksınlar, her zaman olduğu gibi. nasılsın diye sormasınlar. cevabı aynı olan soruları duymaktan bıkmadı mı kimse hala? aynı sorulara aynı cevabı milyonlarca kere vermek yeterince sıkıcı olmadı mı?


birileri "naber" diyor. "iyidir" diyorum. konuşuyoruz hep yalan yanlış. iyi olduğum falan yok zaten. hiçbir şeyin iyi gittiği de yok. yalan söylüyorum, yalan söylüyor. yalancılık oynuyoruz. ama birileri "nasıl gidiyor" dediğinde "ne olsun her şey bildiğin gibi" demek istemiyorum artık. çünkü hiçbir şey bildikleri gibi değil. onlar ne biliyorlar ki? tek gördükleri sırıtan bir ağızdan fışkıran bir düzine diş. ötesi muamma.


yanında kendimi GERÇEKTEN rahat hissedebileceğim birileri olsa keşke diyorum bazen. kendimi salak gibi hissetmeyeceğim birileri... iki kelime ettikten sonra da konuşabilecek şeylerin olduğu birileri... suratına tükürmek istemediğim.


insanın kendini yalnız hissetmemesini sağlayacak kadar dostu olmalı. en azından, bir tane.


~

18 Ağustos 2010 Çarşamba

bu blogun hikayesi

birgün sabah uyandım. dersaneye gitmek için hazırlanmaya başladım. dişlerimi fırçaladım falan. neyse sonra mutfağa inip kahvaltı yaptım. evden çıktım. 1.5 saat mesafedeki dersaneme yollandım. dersaneye vardım 8 KAT merdiven çıktım, evet bunu başardım. derse 20 dk erken girip 10 dk geç çıkan fizikçimizle süper eğlenceli! derslere girip çıktım. eve gittim. yemek yedim. test çözdüm. internete girdim, televizyon izledim ve kitap okudum. sonra da azcık da şiir yazayım dedim. zira gece geç saatlerde ilham gelir genelde. bir de çok yorgunken, yani bok. aldım elime kalem kağıdı. bekledim bekledim yok. ilham da gelmiyor peri de. bu böyle olmaz dedim. sıçar gibi şiir yazamıyorsun kabul et dedim. öyleyse sıçmama gerek kalmıcak bir şeyler yazayım dedim. bu blogu aldım. sevgiler.